Daha önceki yazımda da anlattığım gibi, bakıcımızın yalan söyleme alışkanlığı ve bazı alışıla gelmişin dışındaki hayat alışkanlıkları sonucu bir kaç kez yollarımızı ayırmayı düşünmüştüm ama bonibonlar kendisine çok alıştığı için, gidişinin ardından yaşayabileceğimiz sıkıntıları düşününce hep vazgeçmiştim. İşine son vermek yerine kendisiyle konuşarak düzelebileceğini ummuştum. Öyle olmadı.
Belki çok daha önce vermiş olmam gereken işten çıkarma kararını verdikten sonra o gözümde büyüyen kaçınılmaz son kucağıma düşüverdi; ayrılık sendromu.
İşten çıkartmaya karar verdiğimde, aslında ne bir bakıcı görüşmesi yapmıştım, ne aklımda bir bakıcı adayı vardı... Tek bildiğim bu kadını göndermem gerektiğiydi. Daha önce çok alıştıkları bakıcılarından ayrıldıklarında yaşadıklarımızı da düşünerek başımıza gelmesi muhtemel şeyleri düşünebiliyordum. Şimdi herhangi potansiyel bir ayrılık acısıyla mücadele etme ve bonibonları en az hasarla bu süreçten çekip kurtarma vaktiydi.
Acıklı, ağlak bir veda sahnesine izin verme!
Bakıcımızı işten çıkardığım gün, aslında izin günüydü. Normal bir izin gününde olduğu gibi hazırlanmış evden çıkmak üzereyken bombayı patlatıverdim. "Maya, sen bu hafta 1 gün değil 4 gün izinlisin. Son yaşanılanlardan sonra sen bir kafanı topla düşün... Hatta istersen git iş bak. Ben de bu sırada çocuklarla yalnız kalmak istiyorum." dedim. Sonra da her izin gününde olduğu gibi bonibonları okula bırakırken onu da durağa bıraktım. Yolda giderken kendisini yalanlar söylemeye ajansının ittiğini, ikiz annesi olduğunu ve daha önce ikiz baktığını söylerse işi daha kolay alacağını düşündüğünü söyledi... (ah bu ajanslar zaten!!! Onlar ayrı hikaye) Öpüşme meselesini de yine inkar etti. Bonibonlar ablalarının izne çıkacağını ve ertesi gün döneceğini düşünerek sıradan bir "güle güleee" ile kendisini uğurladılar. Böylece, öyle film sahnesi gibi ağlak bir durum olmadı! Bu sahneyi de böylece çektik, oyuncuları evlerine ve okullarına gönderdik.
İki tatlı yaka iğnem ve zaptedilmiş ben |
Gelecek sorular karşısında kıvırma, anlayacakları bir dilde ama doğrularla konuş!
Ertesi gün ablalarının dönmediğini anlayan bonibonlar kafalarında deli sorularla karşıma dikildiler."Nerde?"
"Maya kendi evinde... Tatil yapıyor. Kendi oğlunu da çok özlemiş o yüzden biraz onunla vakit geçirmek istedi."
"Neden?"
"Biliyorsunuz o bana yardımcı oluyordu size bakmak ve ev işleriyle ilgili... Onun da işi bu! Ama son zamanlarda bazı hatalar yanlışlar yaptı, bana yardım etmedi, bazı yalanlar söyledi... O yüzden kendi evine gönderdik. Tatil yapsın, kendine gelsin"
"Ne zaman gelecek?"
"Gelmeyebilir, gelmek de zorunda değil zaten... Onun gerçek evi burası değildi biliyorsunuz. Herkes kendi evinde olur. Burası bizim ailemizin evi, o yüzden biz buradayız. Hep beraberiz! Ne şanslıyız değil mi?"
İnsanlara güvenlerini sarsma!
Çok sevdikleri bir insanın gidişinin ardından, çocuklar haliyle bir güvensizlik, bir hayal kırıklığı içine giriyorlar. İlk ayrılık acısını 2 yaşlarındayken 1 senelik çok sevdikleri ablaları gidince yaşamışlar ve uzun bir süre etkisini yaşamışlardı. Gece uykularından en az 5 kere "anneeeaa" diye çığlık çığlığa uyanıyorlar, beni bütün gece yanlarında istiyorlar ve benim de ablaları gibi gitmemden besbelli büyük bir korku yaşıyorlardı. Çok zor geçen o ilk deneyimimizde uzun bir süre iki büyük boy yaka iğnesi ile geziyor gibiydim. O zaman anlattıklarımı anlamaları yaşları itibariyle kolay değildi ama şu an 3,5 yaşındalar işimiz daha rahat. Ve işte o en can alıcı soru geldi:
"Neden gitti? Bizi sevmiyor muydu?"
"Sizi çok seviyordu, hala da çok seviyor... Ama kendi oğlunu çok özlemiş. O da bir anne ve benim sizi sevdiğim kadar çok o da oğlunu seviyor. Ama sizi de hep sevecek."
Geceleri hala çok sık uyanıp beni yanlarında istiyorlar ve çareyi ikisini birden yanıma almakta bulabiliyorum bazen. |
Onun hakkında konuşmalarına herhangi bir yasak koymadık, fotoğraflarına bakmak isterlerse bakmalarına izin verdim. Zaten çok kısa bir sürede adapte oldular ve hiç beklediğim gibi bir "Maya krizi" yaşamadık.
Aile kavramını güçlendir, bağları pekiştir!
Biz evimizde çalışan bakıcı ve yardımcımıza kendi ailemizden gibi davranmayı tercih edenlerdeniz. Özellikle yatılı bakıcımızla, aynı evi sabah akşam paylaştığımız için bir süre sonra iyice ailenin bir parçası gibi oluyorlar haliyle. Fakat pedagogumuz bu süreçte çocukların gerçek aile kavramını da bilmelerinin zorluğu atlatmakta yardımcı olacağını söyledi. Biz de fırsattan istifade verdik coşkuyu aileye! Aile resimleri çizdik! Birbirimizi ne kadar sevdiğimizden daha da çok bahsettik. Birbirimize sahip olduğumuz için şükrettik! Nazikçe "anneniz babanız yanı başınızda duruyorken sizi bu kadar seviyorken, gidene ne üzüleceksiniz kuzucuklarım! Annenizi sevin! Kimseyi takmayın" dedim :)
Gelecekteki gelinime not: oğlumla arama girme gelin :) Benim yerim hep ayrı! Şaka yaptım şaka! Hadi uzatma da öp bakiim annenin elini!
Birebir geçirdiğin vakitleri artır, iç dünyasını dökmesine fırsat ver!
Bir süredir pedagog gözetiminde "oyun terapisi"ne devam ediyoruz. Pedagogumuz bu süreçte çocuklarla birebir vakit geçirmemin ve oyun oynamamızın öneminden bahsetti. Ben zaten çocuklarıyla fazlaca oyun oynayan bir anneyimdir, yani öyle sanıyordum. Fakat yanlış tarzda oyun oynuyormuşum.
Ben de çoğu anne gibi oyuna fazlaca dahil oluyor, hatta oyunu kendim kuruyor, onları eğlendirmeyi hedefliyordum. Oyuncakları kendim önlerine koyuyor, konuşturmaları ve canlandırmaları yapıyor, onların da bana eşlik etmelerini bekliyordum.Oysa, çocuğun önüne bütün oyuncak seçeneklerini sunmalı ve kendisinin seçim yapmasına izin vermeli ve oyun boyunca çocuğun önderlik etmesini, oyun kurmasını sağlamalıymışız. Aktif bir rol edinmektense, oyun boyunca pasif bir şekilde çocuğun izin verdiği ölçüde oyuna dahil olmalıymışız.
Annenin yapması gereken, çocuğun kurduğu oyunu izlemek ve oyun aracılığıyla çocuğun dışa vurduğu iç dünyasını okumak mış. Öyle geri planda kalmak hiç de kolay değilmiş bu arada, insan sürekli müdahale etmek istiyor ama ancak bu şekilde çocuğun iç dünyasında neler olduğunu görebiliyormuşuz.
Oyun oynarken, sadece çocuğun dünyasında neler olup bittiğine tanık olmakla kalmıyor, ayrıca çocuğun içindeki öfke, stres, endişe gibi düğümlerin dışa vurularak çözülmesini sağlanıyormuş.
Bakıcıdan ayrıldıktan sonra içlerinde hissettikleri güvensizlik, endişe ve korkuları kendi kurdukları oyunlar sayesinde özgür bırakmalarını izliyorum fırsat buldukça. Ve bunun gerçekten faydalı olduğunı görüyorum.
Yeni gelecek bakıcı ile mucizevi bir anlaşma bekleme!
Bakıcının gidişinden bir hafta kadar sonra yeni bir bakıcı bulduk. Tabii ki hemen kabul etmediler, hala da etmiyorlar çoğu zaman. Bir mucize de beklemiyordum zaten, bir anda pat diye hiç tanımadıkları bir insana teslim olmaları mümkün değil. Üstüne gitmemek ve sabırlı olmak en doğrusu.
Yeni bakıcı işe başladığında en az 1 hafta boyunca, çocuğun birebir ihtiyaçlarıyla sadece anne ilgilenmeli imiş...Tuvalet, banyo, uyku, yemek gibi. Biz de öyle yaptık, hala da o şekilde devam ediyoruz. Bakıcı ablamız ise onlarla sadece eğleniyor! Oyun oynuyor! Birlikte bolca gülüyolar. Bakıcı abla bonibonların güvenlerini kazandığında ben de üstümdeki yükleri biraz biraz devredeceğim inşallah. Şimdilik özellikle benim için bir hayli zorlayıcı bir süreç yaşıyoruz ama herşey giderek normale dönüyor, aradaki buzlar erimeye başladı bile!
Bakıcı seçimi de çok önemli tabi, yeni bakıcı ne kadar iyi olursa bu süreç de o kadar kolay geçiyor. Bakıcı seçiminin püf noktalarından da ayrıca bahsedeceğim :)
Sevgiyle...
İpek
Her zorluğuna rağmen, çifte evlat sevgisi ve ilgisi için ne kadar şükredilse az! |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder