4 Eylül 2013 Çarşamba

Sıkça Sorulan Sorular

Bir ikiz annesiyseniz mutlaka biliyorsunuzdur her dışarı çıktığınızda pek merakli vatandaşlarımızın ısrarlı sorularına maruz kalırsınız. İşte bazıları:
Sevgi pitircigi bonibonlar
Aa ikiz mi?
Evet! Tamam çok benzemiyorlar ama azıcık kafa yorarsanız bu kadar az farkla iki çocuk doğurmanın tıbben mümkün olmadığını anlamanız lazım...Pat diye doğuvermiyor ki bu çocuklar en az 9 ay anne karnında oluyorlar. Bu ikisinin de arasında pek 9 ay var gibi durmuyor di mi?


Hangisi daha büyük?
Neden merak ettiklerini merak ettiğim sorulardan biri. Tıbben Eren, hukuken Yaman büyük. Tıbben sonra doğan daha çok anne rahminde kaldığı için büyük kabul ediliyor. Hukuken ise önce doğan büyük.

Pek benzemiyorlar?
Biliyorum. Ben ve babaları daha çok benziyoruz birbirimize. İkiz demek çok benzeyen iki kardeş demek değil, aynı anda aynı rahme düşen, büyüyen ve doğan iki kardeş demek.

Tek yumurta mı ayrı yumurta mı?
Ayrı yumurta. (Tek yumurta ikizleri aynı yumurtanın bölünmesiyle oluşurlar ve birbirlerine tıpatıp benzerler. Boni&Bon iki ayrı yumurta. Yani iki ayrı kardeşin aynı anda doğmaları gibi...)

Tüp bebek mi doğal mı?
işte en çok merak edilen soru! Bu soruyla karşılaştığımda ben önce neden merak ettiklerini, çok mu bilmek istediklerini soruyorum. Ardından da, hangi istatistik kurumuna bağlı olduklarını. Tövbe tövbeee

Ayyy çok zor mu?
Pek kolay değil




Ayy ben bir taneyle başedemiyorum, siz nasıl iki taneyi zapt ediyorsunuz?
Allah yardım ediyor işte :)Sonra bakıcı, anneanne, babaanne desteği de var. İsterseniz siz de bir gün gelip tanıklık edebilirsiniz, hem mutlaka faydanız dokunur :)


Ailede var mıydı?
 Babaları ve amcaları ikiz, annemin halası da üçüzmüş. Tedaviyle olduğu için konuyla pek ilgisi yok ama sorarlarsa söylerim. Doğruya doğru :)

Ben bir jenerasyon atlar diye biliyordum
Atlamadığı da oluyormuş duyduğuma göre

Of benim ailemde de çok ikiz var en çok korktuğum şeylerden biri ikizimin olması
 Gülüp geçiyoruz :)

İkisi birbirlerinin ne hissettiğini hissediyorlar mı?
Onların yerinde olmadığım için hislerini birebir bilemiyorum tabii ama pek öyle durmuyorlar. Tek yumurta ikizlerinde belki olabilir ama ayrı yumurtalar için sanmıyorum.


Biri ağlarsa öbürü de ağlamıyor mu?
Ağlıyor tabii :) Eğer onun da keyfi kaçmışsa ağlar. Bunun için ikiz olmalarına da gerek yok, koyun iki ayrı çocuğu biri ağlasın avaz avaz diğeri de basar yaygarayı bir müddet sonra.

Gece birbirlerini uyandırmıyorlar mı?
En başından beri beraber uyudukları için birbirlerinin sesine karşı bağışıklık geliştirmiş haldeler. Pek kolay uyanmıyorlar. Ama bazen öyle korkunç ve desibeli yüksek ağlıyarak uyanıyorlar ki bırak kardeşini yan evdekileri bile uyandırabiliyorlar.

Hamilelikte kaç kilo aldınız?
Hem kendimi hem doktorlarımı şaşırtarak 9,5 kilo aldım.

Özel bir diyet uyguladınız mı?
Hayır ama doktorum ikiz hamileliğinde en az 25 kg alacağımı ve sonlarına doğru ayakkabılarımı bağlayamayacağımı, kendi başıma tuvalete bile gidemeyeceğimi söyleyince korkudan yiyemedim. Sadece bebekler için faydalı olan şeyleri seçip yemeye, hamur işi tatlı gibi zararlı şeyleri yememeye çalıştım. Bebekler kaç kilo doğdular? Yaman 1,900 Eren 2,25o Yüksek tansiyon nedeniyle bebekleri zehirleme tehlikesi farkedilince aniden doğuma alındım. 34 hafta 5 günlük doğdular. Hiç küvöze girmediler.

Hangisini daha çok seviyorsunuz?
Siz o "anneni mi babanı mı daha çok seviyorsun" sorusuyla travmaya girmiş, aklı bulanmış çocuklardansınız değil mi? Yazıııık... Cevabı anne olunca anlarsınız.



Sevgiyle..

31 Ağustos 2013 Cumartesi

23 Aylık Bakıcı Serüvenimiz

Öncelikle şuna açıklık getirelim, "ikiz çocuk dadısı diye bir şey yok!" O tamamen bir şehir efsanesi! Eger 4 kollu, 4 bacakli, gerektiginde ikiye bolunebilen bir mutant insan varsa bilemem ama benim 23 aydir tecrubelediğim kadarıyla yok öyle bir şey! İnsan anotomisine aykırı zaten.. Biri bir yana koşacak biri bir yana koşacak tek bir insan da onları zaptedecek... Çok zor! Ha tabii bu söylediğim 1 yaştan büyük, yürümeye başlamış, mobilize olmuş ikiz çocuklar için geçerli. Yeni doğan ikiz bebekler için daha önce ikiz tecrübesi olan bakıcılarla çalışmakta fayda var. Çünkü ikiz bebek bakımı gerçekten farklı.

Bakıcı arayışlarımız ben daha hamileyken başlamıştı. Görüşmeye gelen çoğu bakıcı adayı acemiliğimi ve duygusallığımı istismar etme çabasındaydı. "İkiz" kelimesini duyunca aylık 5.500 TL isteyenler (geçen gün bir ikiz annesinden 12.000 TL/aylık istediklerini de duydum gerçi!), ikiz dadısıyım diye burnundan kıl aldırmayıp kraliçe edasıyla gezinip hizmet bekleyenler, ben sadece bebek bakarım diyerek başka hiç bir şeye elini sürmeyenler, acemiliğinizi kullanıp sizi kendinden çok çalıştıranlar daha neler neler... Geçimi kolay, anlayışlı, toleransı yüksek, nispeten keyifli ve eğlenceli bir aile olmamıza rağmen 23 ay sonunda bugun 5. bakıcımızlayız. Çok daha zorlu bakıcı serüvenleri duyuyorum, biz şanslılardanız biliyorum. Yine de hazır bakıcı bulma konusu gündemimizdeyken bu konuyu yaşananları yazayım dedim :)

İlk bakıcımız ben hamileyken bizimle çalışmaya başladı ve 5,5 ay bizimleydi. İkiz bakıcısı olduğunu iddia ediyordu. Eksik olmasın elbette bonibonlarda emeği vardır ama asla bir ikiz bakıcısı değildi. Yetenekli bir bakıcı bile değildi. İkiz bebek bakımında yapılabilecek en en büyük hata olan şeyi yaptı; bonibonları kucağa alıştırdı. Tek bebeklerde kucakta uyutmaya asla karşı değilim, tersine anneyle çocuğun arasındaki ilişkiyi ve sevgiyi güçlendireceğini düşünüyorum. Ama ikiz bebeklerin bu lüks pek yok. Annenin iki kucağı olamadığına göre, aynı anda ağlayan ve uyumak isteyen bebeklerin birini bakıcı birini anne kucağına almak zorunda kalıyor. Ve sonra bakıcının izin gününde bebeklerle yalnız başınıza kaldığınızda onların ağlamalarına eşlik etmekten başka çare bulamayabiliyorsunuz. Ya da bakıcıyı yalnız bırakamadığınız için bütün sosyal hayatınız sona eriyor ve kendinizi mağara kadınına dönüşmüş bulabiliyorsunuz. İşte ilk bakıcımız böyleydi, ben bir bebekle ilgilenirken o diğer bebekle ilgilenirdi. Hatta kendi elindeki bebeğin bakımını bitirip uyuttuktan sonra gider çayını içer TV izlerdi, ben de zavallı acemi anne bebeğiyle debelenir dururdum :) Ve buna rağmen tek bir bebeğe bakan bakıcıların iki katı kadar maaş alırdı.

İkinci bakıcımızın baktığı 5. ikiz bebeklerdi bonibonlar. İkiz bakıcısı diye bir şeyin var olduğuna inanırsak kendisi en yakın kişilerden biriydi. 6 ay bizimleydi. Daha önce yapılan tüm hatalarımızı görmemize neden oldu, ikiz bebek düzenini gösterdi. Yataklarının yanyana olması gerektiğini böylece bir kişinin ortaya geçerek her iki bebeği de yataklarında besleyebileceğini ve pışpışlayarak uyutabileceğini gösterdi. Kucak alışkanlığını sonlandırarak bonileri pusette ve yataklarında uyumaya alıştırdı. Hakkını yemiyeyim düzenimizi kolaylaştırdı. Amaaa kendine güveni o kadar fazlaydı ki, bizi kendine neredeyse köle yaptı. İllallah dedik. Kaprislerine dayanamadık, gönderdik. Zaten kilosu o kadar aşırıydı ve o kadar ağır hareket eden biriydi ki, artık hareketlenen bonilerle başedemeyecekti.


Boniler 13 aylikken bakıcılarıyla

Son bakıcı ablamızı çok sevdik. Bonilerin birinci doğum gününde geldi, ikinci doğum günlerine neredeyse bir ay kala memleketine döndü. Ağlaşa zırlaşa ayrıldık. 23 yaşındaydı, bonilerin tam ihtiyaç duyduğu gibi oyuncu, hareketli, sempatik ve güzel bir ablaydı :) Birbirimize çok alışmıştık.
Genç olmasından kaynaklanan bir takım dezavantajları tabii vardı sürekli internette olması, erkek arkadaş vs konuları, alınganlıkları, duygusallıkları, zaman zaman aklı bir karış havada dalgın olması gibi şeyler işte. Ama 1-2 yaş ikiz çocuklar için yeterli yetenekte bir bakıcıydı. Yine de gün içinde neredeyse hiç yalnız bırakmadım bonilerle onu, çünkü biri bir tarafa koşan diğeri başka taraftan atlayan çılgınlarla tek başına başetmesi imkansızdı. Ne olursa olsun, birbirimize çok alışmıştık, ailemizin parçası gibiydi. Sayesinde gönlümüz rahat akşam gezmelerimize ve sosyal hayatımıza dönebildik.


Memleketine döneli henüz 2 hafta oldu, bonibonlar sandığımdan daha kolay atlatmış gözüküyorlar. O gittikten sonra bonileri karşıma alıp ablalarının memleketine döndüğünü, anne babasını çok özlediğinı ama onları çok sevdiğini anlattım. Bir daha ne adını söylediler, ne bir şey... Sadece bir kere adı geçtiğinde "o gitti" dediler o kadar... Sanıyorum yaşadıkları sarsıntıyı bana olan düşkünlüklerini iyice abartarak gösterdiler. Belki benim de gitmemden korktular... Geceleri 10-15 defa "anneaa" diye çığlıklarla uyanır oldular. Umarım onu da en kısa zamanda atlatırlar.


Anneye düşkünlükleri artti demiştim di mi?


anne-boni aşkı
Son bakıcımız gittikten sonra yerine gelen bakıcıyı saymamam lazım aslında. 1 hafta çalıştı, dün ayrıldı. Bu sefer de tam bir ajans rezaletine kurban gittik. Bakıcı ve bakıcı arayan aileleri bir araya getiren sözde ajanslardan birine denk geldik. Aslında hiç çocuk bakmak istemeyen, donuk, soğuk bir kızcağıza "parası iyi" diye gazı verip, bize yalan yanlış allayıp pullayarak eleman gönderen sonra da "komisyon paranızı geri alma lüksünüz yok" diyerek suratıma telefonu kapatacak kadar küstah, gönderdiği elemanın maaşından da komisyon almayı garantilemek için zavallı kızcağızın pasaportuna el koyacak kadar aşağılık bir ajansa denk geldik. Güvenimizi yerle bir eden bu ajansa nasıl inanacağız bilmiyorum ama giden bakıcının yerine paslaşmalı çalıştığı başka bir ajanstan bir eleman gönderdi bugün. Daha önce ikiz bakmamış ama dediğim gibi zaten bu noktada ikiz dadısı diye bir kavrama inanmıyorum, ikisiyle aynı anda başetmesini beklemiyorum. İşi gücü bırakıp 7/24 anneliğe soyunduğuma göre, yalnız da kalmayacaklar. Önemli olan yetenekli, iletişimi kuvvetli ve hareketli olması. Şimdilik çok sevimli, geçimi kolay, cana yakın, pozitif biri gibi gözüküyor... Umarım zaman beni yanıltmaz.


Uzun lafın kısası, bu bakıcı işi gerçekten zor iş. Elbette dört dörtlük bir bakıcı bulmak neredeyse imkansız. Kusursuz insan yok çünkü... Karşılıklı anlayış göstermek, empati kurmak, hoşgörülü olmak gerek. Neticede, öyle veya böyle sizin için zor olduğu kadar, ailesinden kopup başkasının evine gelen ve tanımadığı bir ortamda yaşamaya adapte olan bakıcı için de hiç kolay değil. Umarım yeni bakıcımız, bonilere iyi bir abla bana da iyi bir yoldaş arkadaş olur :) Bebeklerine bakarken bakıcı desteği almak zorunda olan tüm annelere ama çok da çalışan annelere bol şans ve kolaylıklar diliyorum :)

Sevgiyle...

18 Temmuz 2013 Perşembe

İki Yaş Krizinde Bir Çocuktan Daha Korkuncu Nedir??


Tabii ki iki yaş krizindeki İKİ çocuk!!

Ben ki her "ah ben bi taneyle başedemiyorum, iki tane zor değil mi?" sorusuna "kolay değil" demiş, zor kelimesini kondurmak, yakıştırmak istememiş insanım ama şimdi bir sorun "zor mu değil mi"diye bakın neler anlatırım size!

Evet genel olarak sevgi dolu, sempatik, sosyal çocuklar bonibonlar.. Ama yaklaşık 16 aylık olduklarında ara ara sahneye çıkmaya başlayan öfkeli huysuz tavırları, şu sıralar bayağı baş rolü sırtlanmış gidiyor gibi.

Doktorların ve bilirkişilerin açıklamasına göre "2 yaş civarında çocuklar kendilerini sözel olarak da  ifade edebilmeyi başarır ve zihinsel işlevleri çok hızla gelişir. Bu dönemde kişiliklerini, bireyselliklerini de öne çıkarma ve kendilerini ispat etme çabasıyla çoğu zaman çevreleriyle inatlaşma zıtlaşma durumuna düşerler"
Ok çok güzel siz de bir bireysiniz bir kişiliğiniz var, ispat etme anlatma derdindesiniz anladık da; zıtlaşmanın inatlaşmanın da bir sınırı yok mudur?!? Bu nasıl bir kişiliktir, nasıl bir ispat çabasıdır! El kadar boyunuzla terör estirip koca koca insanları korkudan titretmek hoş bişi mi annecim?

O instagram fotolarında sevgi pıtırcığı olarak gördüğünüz, görenlerin "ah ne güleryüzlü ne sosyal çocuklar" dediği Bonibonlar var ya... Damarları bir tuttu mu (ki şu sıralar o damarlar hep tutuk) kök söktürüyorlar cümle aleme!

Yamaniko da sağlam öfke nöbetleri, inatlaşmalar yaşıyor ama o bunca zamandır kendini Romantik Prens diye yutturan Erenimo yok mu? Sakin atın çiftesi misali.... Herşeye bin itiraz, en olmadık işlere "görevimiz tehlike" edasıyla atlama hali, öfke nöbetlerine girip eline geçeni fırlatmalar, kendilerini yerden yere atmalar, kardeşi itip kakmalar  vurmalar, sabahtan akşama kadar "Eyen Eyen" diye kendi ismini sayıklayarak herrr işi kendi başına yapmaya çalışmalar!
Tipik bir öfke nöbeti! Ne o havuza taş atacakmış!
Rüzgardan etraf uçuyorken ve su buz gibiyken!

Yaman güzel güzel oyun mu oynuyor mesela... "Ay ne güzel oynuyorsun aferin sana Yamanikom" dedin mi bittin! Bir anda "Eyen Eyen" naralarıyla olay yerinde bitip kardeşinin elindeki oyuncağı kapacak, kardeşini ittirecek. Sonra kıyamet kopacak. Türlü şaklabanlıklarla başka bir oyuncağa ilgiyi çekmeye çalışacaksın yine hep aynı şey! Yaman'in oynadığı oyuncak en güzeli! Hepsiyle "Eyen Eyen" oynamalı sadece!

Bi de "su ile oynama" mevzuu var. Sabah gözünü açar açmaz "havusaaaaa, deniseeeee" diye başlayacak Sonra kahvaltı vakti mama sandalyesine oturmayı şiddetle (ciddiyim dayak yiyoruz hepimiz) reddedecek. Havuza gitmek için önce kapıların açılması konusunda bin ısrar, sonra bahçeye giden merdivenlerden inmek için bin türlü kavga, sonra her bulduğu objeyi "doink" sesi çıkartmak suretiyle havuza fırlatma ve akabinde tepetaklak havuza düşme tehlikesine rağmen objeyi alma yeniden fırlatma, sonra yavaş yavaş terlikleri çıkartma, havuz kenarına oturma vs derken... pat bir bakacaksın buz gibi havuza girmeye çalışıyorsun! Paçasından tutup, "hayır" diyeceksin, bağıracaksın, tatlı tatlı anlatmaya çalışacak, ilgisini dağıtmaya çabalayacaksın... Her türlü kase, tencere, tabağı suyla doldurup içine "doink" diyerek oyuncaklar atacaksın havuzdan uzaklaşsın diye! YOK! Bildiğin terör estirecek! Kendini yerden yere atacak!
Havuza girme taktikleri,
 "önce kenara bir yerleşip çap çap yapalım sonra nasılsa atarız bir şekilde kendimizi de annemizi de"


"Hayırları azaltın, her şeye gereksiz yere hayır demeyin" diyorlar. Tamam toleransı artırdık.  Peki ağız dolusu bir "HAYIR"ı hak eden saçma istekleri ne olacak? Mesela bizde kapılarla oynamak bir tutku! O kapılar açılıp kapanacak, hatta kuvvet gösterisi yapılacak. E tabi 1 de değil 2 tane bu cüceler. Genelde nedense biri açıyorsa, diğeri kapatmak istiyor ve o mikroskobik dört elden bir tanesi daha önce yaşadığımız olayda olduğu gibi menteşelerin oraya konmuş olabiliyor. Ya da tontiş ayaklardan bir tanesi küt diye açılan kapının altında kalabiliyor. Kapı stopperları vs gibi güvenlik araçları da canavarları durdurmaya yetmeyebiliyor. Ya da denizde kolluksuz, simitsiz anne eli değmeden yüzmek için diretebiliyorlar. E ne yapacaz bu durumda? Tabi ki sihirli sözcük "hayır"ı kullanacaz ve tata tataaa nur topu gibi bir asabi bonimiz olacak. Bağırıp çağıracak, kendini yerden yere atacak, siz kucaklamaya çalışacaksınız o pençeleriyle vahşi kaplan gibi kontrolsüz sizi tokatlayacak.

Havuzdan uzaklaşsınlar bari denize götürelim atlama riskleri yok en azından diyeceksin. İki simit, ikişerden 4 kolluk, iki kova, bilimum oyuncak, hasır, şemsiye taşıyacaksın. Minimum 3 kişi ve 2 bonibon atacaksın kendini serin sulara. Sonra o özene bezene aldığın araba şeklindeki simitlere otursunlar ve rengarenk kollukları taksınlar diye maymun olacaksın. Kumlar üstünde milletin gözü önünde basenini göbeğini saklama derdini unutup savaş vereceksin. Sonunda bir bakacaksın neredeyse omzuna kadar gelen su içinde dalgalarla boğuşan 21 aylık cüceler deniz içinde koşturuyorlar. Hadi gönülleri olsun diye sabredecek iki büklüm peşlerinden koşacaksın. Sonra "hadi artık çıkıyoruz kumlarla oynayalım" diyeceksin. Yine kıyametler kopacak "Hayırrrrr!!" Neyse bir şekilde oturtacaksın kumların üzerine kaleler, arabalar onlar bunlar derken, bir bakacaksın "bi dahaa bi dahaaa" naraları eşliğinde maymun olmuş durmadan denizden kova kova su taşıyıp kumlara döküyorsun.


Sonra biri üşüyecek (Yamaniko) başlayacak ağlamaya, kucak isteyecek, gitmek isteyecek. "Tamam" diyeceksin "hadi toparlanın gidiyoruz eve". İşte tam bu noktada Eren çıldıracak yine. Denize girmek isteyecek, kumlardan ayrılmak istemeyecek. Yine bin bir türlü şaklabanlıklar, ilgi dağıtma taktikleri, Dr. Harvey Karp'tan öğrenilen türlü taktikler...! Bir bakacaksın yine senelerdir gün yüzüne çıkartmamak için özenle kamufle ettiğin basenlerinle ve kargaşadan istifade bağımsızlığını ilan eden göbeğinle birlikte saçın başın savrulmuş 2 bonibon ve en az 3 kişilik destek ekiple eve gidiyorsun.
Oyuncak kavgasında ağlayan deniz kenarı bonileri
ve pes etmiş gülen anneleri :)



Hadi diyeceksin "havuzdan denizden uzaklaşsınlar, biraz sokağa çıkaralım". Artık öyle salına salına gezmek yok tabii! Bonibonların peşinde koşturacaksın. Her gördükleri motora binmek isteyecekler. "Hadi binsinler şimdi sokak ortasında kıyamet kopmasın rezil olmayayım" diye bindireceksin motor tepesine ikisini de. Sonra tam "bip biip vrum vrummm" yaparlarken aklına gelecek "peki nasıl inecek bunlar?" Alnında soğuk terleri hissedeceksin. Türlü taktikler düşüneceksin, indirdiğimde ağlamasın diye...

İndirmeden önce mesut halleriyle bir foto da çekmek gerek



En sonunda da banyo faslı. Biri girmek istemeyecek, biri çıkmak istemeyecek. Oturmayacaklar banyoda, musluk gözlerinin hizzasında suyu açıp kapayacaklar sen de bir iki damla su yakalasam da şunları bir yıkasam kazasız belasız diye düşüneceksin yüreğin ağzında... Çıkarken kavga, giyinirken kavga!

Günün sonunda, üstün başın sırılsıklam per perişan olmuş, komşulara verdiğin rahatsızlığın mahcubiyetinden dışarı çıkamaz halde koltuğa yapışmış "ne beceriksiz bir anneyim, ne yapacam bu çocuklarla" diye düşünürken bulacaksın kendini... Oturup çocuk gelişim kitapları okuyacak, internette sanal alemi talan edecek, büyüklerle konuşuğ taktikler edineceksin.

İşte böyle... İtiraf ediyorum: Çok zormuş iki yaşında iki çocukla baş etmek. Ki çok şükür bu çocuklar özlerinde çok sert, huysuz çocuklar değiller. Bir de öyle olsalar ne olacaktı bilmiyorum. Çok şükür bakıcı var, annem var, teyzem var, halam var, eşim var, babam var.. Yardıma koşan. Ona rağmen hepimizi perişan ediyorlar çoğu zaman. Ama geçecek bunlar ümitliyim. En azından yeni bir krize kadar bu öfke nöbetleriyle baş etmeyi öğreneceğiz hepimiz.

Neyse şimdi çocuklar uyanacak koşuşturma başlayacak. Bir sonraki uyku vaktinde de şu işe yarayan kriz yönetim taktikleriyle ilgili bir iki hikaye anlatmak niyetindeyim. Fırsat bulursam :)

Sevgiyle...



2 Temmuz 2013 Salı

Baş Parmağım, Baş Parmağım... :(

Yamaniko'nun ilk kazasını atlattık az önce... Daha büyükleri gelmesin inşallah başımıza, böylece gelmiş geçmiş olsun! Ama ne korktuk ne korktuk! Anlatayım.

3 haftadır Çeşme'de yazlıktayız. Burada bir rahat ederiz, keyif yaparız diyordum ama havuz, deniz ikilisini gören Boni&Bon'un ayarları şaştı, İstanbul'da evin içinde mis gibi zaptettiğimiz caaanım çocuklarım adeta birer su canavarına dönüştüler. Yerdeki iki parmak su birikintisine bile havuz muamelesi yapıp atlamaya çalışan Bonibonların ilgisini havuzdan uzak tutalım diye biz de diplomalı animatörlere dönüştük tabii. İstanbul'da bir bakıcı ile birlikte zor da olsa Bonibonların üstesinden gelebiliyorken, burada bir ordu kurmak zorunda kaldık. Bir anne, bir yardımcı, bir bakıcı, bir anneanne ve gerektiğinde destek ekip olarak koşup gelen dede, büyük hala, enişte ve büyük teyze... Gel gör ki bazen çocukların etrafında ne kadar çok insan varsa, çocuklar o kadar başıboş kalabiliyorlar. Herkes sorumluğu birbirine mi atıyo, "ay ben iki dk şu kahvemin köpüğünü hüpleteyim, nasılsa dıdısı bakıyor" filan mı diyor nedir çocuklar gözden kaçıveriyor işte.

Bu sabah da kalabalıktık, tam ekip ve sabah kahvaltısına gelen can dostlarla birlikte hepimiz olay yerindeydik. Bonibonlar ve en olmayacak en tehlikeli oyunlardan aldıkları anlamsız mutluluk da bizimleydi tabii! Yine kapı ile oynuyorlardı. Başlarında da bakıcı vardı. Ama 1 bakıcıya karşı 10 kaplan gücünde 2 bonibon adil bir karşılaşma olmuyor işte... Ben de yanlarında masada oturuyordum. Erenimo kapıyı kapatırken, Yamaniko da elini menteşelerin oraya koymuş! İki adım ilerisinde kahvemi içerken Yamaniko'nun ağlamasına döndüm. (Ki o kadar çok ağlıyorlar ki şu sıra-iki yaş sendromu sağolsun- herkes ağlamalarına bağışıklık kazandı kimse duymadı bile.) Kafamı döndürüp gördüğüm o manzarayı asla unutamam herhalde, miniğimin minik başparmağı kapının menteşe tarafında sıkışmış ve kardeşi hala kapıyı kapatmaya devam ediyor! Aşkımı acısından zıplarken görünce nasıl ışık hızıyla uçtum, o kapıyı tutması için bakıcıya nasıl seslendim, nasıl cümle kurabildim bilmiyorum! Yamaniko'nun başparmağının tırnağı tamamen kalkmıştı :(

Ben öyle soğukkanlı, kahraman bir tip değilimdir ne yazık ki... Ben bir taraftan ağlıyorum, Yamaniko bir taraftan. Etrafımızda uçuşan insanlar... "Buz tutalım, suya tutalım, doktora gidelim" cümleleri kulağıma çarpıyor bir yandan. Neyse bir şekilde sakinleştim, hava almaya çıktık ama çocuk da anası kılıklı canı kıymetli ya susmuyor. Evde her zaman olan baticon ve yara bandı da hangi deliğe soktularsa kendilerini!! Koştuk gittik hastaneye. Allah kimseyi yazlık mekanlarda hastaneye uğratmasın derim hep. Ama Sissus Hastanesi'ne attık kendimizi. Neyse ki durumumuzu gören ve duyan personel bizi kalabalığın arasından çekip müdahale odasına aldı. Hastane ve doktor görünce kıyameti koparan Yaman'i sakinleştiremedik ama biraz Baticon ve sargı bezi sonrası evimize gönderildik. Eve gelince de bir ölçek Calpol verdik. Sonra pusetinde o yaralı minik eli öyle havada uyuyakaldı, ne yaptıysam da indiremedim :((

Anneler der ya "Senin tırnağının ucuna birşey olsa ben mahvolurum biterim"... Ne doğruymuş! Allah yavruları beterlerinden saklasın, korusun! Başımıza gelen en kötüsü de bu olsun inşallah!





1 Temmuz 2013 Pazartesi

İkiz Delisi Bİr Annenin Bonibonları

Sonunda buradayım :) Ne zamandır istiyorum aklımdakileri ve daha önce yazdıklarımı bir bloga aktarmak... 24.09.2011'de hayatıma girip herşeyimi bambaşkalaştıran Bonibonlarım ikiz oğullarım Eren ve Yaman'a dair tüm anılarımı, tüm yaşananları kazımak istiyorum zamanda bir yerlere. Zaman öyle hızlı koşuyor ki, her anı sindire sindire yaşamak yetmiyor, yaşananları yazmak kayıt altına almak da lazım. Ve işte nihayet hiç olmadık bir anda pat diye oturdum yazmaya. Başlıyorum :)

An itibariyle 21 aylık olan ikizlerim Eren ve Yaman, nam-ı diğer Boni ve Bon daha doğumlarından çooook önce hayallerimde rüyalarımda benimleydiler. Kendimi bildim bileli "ikiz"lere karşı enteresan bir sempatim vardı. İlkokulda en sevdiğim sınıf arkadaşlarım ikizdi, bahçede sokakta birlikte oynadığım komşularımız ikizdi. Yeni tanıştığım insanlara "benim bir de ikiz kardeşim var ama şimdi evdecezalı, çıkamıyor" deyip bir koşu eve gidip hiç üşenmeden üstünü değiştirip yeni tanıştığım o zavallı insanlara gidip "ben o değilim, ikiziyim" diyecek kadar tuhaf bir çocuktum hatta :)) Hayatım "sülalede ikiz var mı" araştırmaları yaparak, ikizim olsun duları ederek geçti :) Dedemin kardeşlerinin üçüz olduklarını öğrendiğimde havalara uçmuş Allahim ne sevinmiştim. Ayrıca şimdi yazdıkça ben bile şaşırıyorum ne deli ne manik bir çocukmuşum diye. Ve son bomba itiraf geliyor: sevgili eşim Bonibonlarımın babasının da ikiz olduğunu öğrendiğimde kendisine olan ilgim direkt ikiyle çarpılmıştı! Nihayet hedefime bir adım daha yaklaşmıştım çünkü!!! Evet evet normal diil pek. Ama hayatı boyunca bu kadar çok ikize maruz kalan biri için de bu anormallik anlayışla karşılanabilir belki.

2007 Eylül'ünde evlendik. İki sene sonra sevgili çocuk sahibi olmaya niyetlendi sonunda. Fakat işler istediğimiz kadar hızlı gelişmedi.  29 yaşındaydım, doktorların söylediği herhangi bir rahatsızlığım yoktu, anne baba olamamızı zorlaştıran bir durum vardı tamam ama bütünüyle bir engelimiz yoktu. Yine de bir türlü pozitif sonucu alamıyorduk. Belki fazla sabırsız ve heyecanlı davranıyorduk. "Hemen şimdi anne baba olalım" modundaydık

Çeşitli doktor ziyaretleri, tetkikler sonucu kendimizi hastanenin tüp bebek bölümünde buluverdik. Doktorların bu konuyu biraz sanayileştirdiklerini, insanların hassas duygularını sömürdüklerini düşünmüyor değilim ama benim sabırsızlığım da itici güç olmuştu. Üzgündüm, perişandım. Tedaviye başladığımızda annemin bir cümlesi var ki hala çınlıyor kulaklarımda "Herşeyin bir sebebi var canım kızım, bak o kadar çok ikiz bebeklerin olsun istedin ki belki normal yolla olmayacaktı. Belki bu şekilde hayat seni hayallerine kavuşturacak..." Hani böyle filmlerde olur ya, karakterin başından aşağı bir ışık iner, gözleri parlar, sihirli tozlar havada uçuşur! Öyle oldu işte! Tatata taammmm :) Hayatımın sihirli anlarından biriydi o.

Bir şeyi çok istersen, yürekten hissedersen, daha olmadan coşkusunu kalbinde hissedersen oluyor ya... Bonibonlarım da hayatıma böyle girdiler, Allah'ın bana bir hediyesi olarak... Bu yüzden, onlarla geçen her anım için ne kadar şükretsem az....!!
Sevgiyle...